(Yazar: Müzeyyen BAŞAK) Çocuklar dünyaya gelmelerinden kısa bir süre sonra çevrelerine merakla bakmaya başlarlar. Doğumdan sonra beyin gelişmeye devam ettikçe çevreden gelen etkilere bağlı olarak yeni ve karmaşık bir sinir sistemi gelişir.
Tarih: 8.6.2011 | Okunma: 6944
Müzeyyen BAŞAK
ÇOCUĞUN İLK ÖĞRETMENİ KİM?
Çocuklar dünyaya gelmelerinden kısa bir süre sonra çevrelerine merakla bakmaya başlarlar. Doğumdan sonra beyin gelişmeye devam ettikçe çevreden gelen etkilere bağlı olarak yeni ve karmaşık bir sinir sistemi gelişir. Bu sistem büyüyecek çocuğun yaşantısındaki deneyimlere nörolojik tepkiler vermeyi ve soyut düşünebilme becerisini sağlar.
Çocukluk döneminde uyaran eksikliği ve merakın uyandırılmaması yetişkinlikte tamir edilmeyecek türden sorunlara ya da eksikliklere neden olabilir.
En hızlı öğrenme dönemi yaşamın ilk dört yılıdır. Bu süre içinde öğrenmenin büyük bir bölümü evde yaşanır. Anne babalar bu yüzden çocuğunun ilk öğretmenidir. Hatta daha iddialı bir cümle kurmak gerekirse çocuktaki her eksiğin, her olumsuz davranışın en büyük sebebi çocuğun anne babasının yanlış ve yetersiz eğitimidir. Bu söylediğim acı fakat doğru bir tespittir. Çünkü çocuğun içinde büyüdüğü ortam uyarıcı olmaz ve çocuk etken olacağı ilişkiler kurmazsa, bilişsel açıdan gelişemez; bu sorunu okulda gidermek için ise artık çok geç olabilir. Bu düşünceyi destekleyen güçlü bir nörolojik temel vardır: beynin sinir yolları çevredeki etkinliğin niteliği tarafından doğrudan etkileniyor görünmektedir. Bu yollar; düşünmeden, sorgulamadan ve yeni bilgilerin öğrenilmesinden sorumludur. O halde yapılan araştırmaların, sıkıcı ve renksiz çevrelerde yetişen çocukların düşük IQ ya sahip oldukları okuma ve saymada güçlük yaşadıkları, yetersiz özgüvene sahip oldukları ve başarısızlık yaşadıkları sonucuna ulaşması şaşırtıcı sayılmaz. Bu kişiler yetişkinlikte yetersiz ve hayatlarındaki problemleri çözme becerilerinden yoksun olacaktır.
Madem ki yaşamın ilk yılları çocuğun kişilik gelişimi üzerinde oldukça etkili ve madem ki kişiliğin temel taşları bu evrede atılıyor o halde çocuğun gözünü açtığı ilk kucağın, doğup büyüdüğü ilk ocağın eğitimden nasibini alması gerekmiyor mu? Kuşkusuz gerekiyor.
Ama ne gariptir ki çağın bilgi çağı, ona ulaşmanın ise çocuk oyuncağı olduğu günümüz toplumunda aileler çok basit hatalara düşebiliyor, yanlış eğitimler sonucunda mutsuz ve işe yaramaz kuşakların fidanlarını büyütüyorlar.
Çocuğun en yakınındaki olumsuz ve yanlış örnekler çocuğu derinden etkiler. Örneğin;
Birçok aile reisi çocuklarının birer olgun insan gibi hareket etmesini isterken, kendileri hamlığın doruklarında gezer. Yalanı şiddetle kötüleyip kınarken akşam çalan telefonuna ? maalesef şuan evde değilim, toplantım var?, cevabını basitçe verir.
Bir de çocukları için her türlü fedakarlığı gözünü kırpmadan yapabilen anne babalar var. Bunların sayısı da oldukça fazladır. Çocuklarına verebilecekleri zamanı olamayan anne ve babalar, çocuklarının zamanını alacak birden fazla meşgaleyi hemen bulurlar. Türlü türlü oyuncaklar, playstationlar, bilgisayarlar, markalı eşyalar ve pahalı cep telefonları?
Anne babasının koşulsuz EVET ini kazanan, dünyasında sadece maddiyata dayalı sevinçlerin olduğu bir çocuğun ne tür tehlikeler yaşayacağını isterseniz bir düşünün.
Ya, bir dediği diğerini tutmayan, birbiriyle çelişen,tutarsız ebeveynlere ne demeli? Sadece çocuğa karşı yapılan tutarsız davranışlarla ilgili bile onlarca örnek verilip, ebeveynlerin terbiye hatalarıyla ilgili de ciltler dolusu kitap yazılabilir. Bu tarz ebeveynler çocuklarının hata yapmaması için sert tedbirler alırlar ve hatta onları döverler. Çocuklarına böyle örnek olanlar kendilerinin iyi bir anne baba olmadıklarını kabul etmek zorundalar. Unutmayalım ki aile toplumun yapı taşıdır. Ve toplumun ayakta kalabilmesi için gereklidir. Sağlıklı toplumlar sağlıklı ailelerin eseridir.
Yüce ruhlu, onurlu ve her şeyden önemlisi insan canlısı çocuklar yetiştirmeniz temennisiyle?
Müzeyyen BAŞAK
8.6.2011 | Okunma: 6944
( Mevlana )
Derslik
» Aile İçi İletişim» Karneleri Nasıl Yorumlayalım
» Çocuğun Tv ve İnternet Bağımlılığı
» Sınav Başarısı mı? Yaşam Başarısı mı?
» Öğrenmeyi Öğrenme
Kütüphane
» Küçük Ağacın Egitimi» Haftanın Kitabı
» Umut Işığı
» İnsanin içindeki iyilik ve kötülük
» Hayat İçin Oyun Planı
Pano
» Akit TV prog» TGRT Fm Program.
» Baba Buluşmaları Başlıyor...
» TGRT Fm Program
» TGRT Fm Prog.
Tenefüs
» Hali Ahvalimiz» Hayata Direk Baglanin
» Haftanin Karikatürü
» AYAKKABICI
» Haftanın Karikatürü
İnsan Yetiştirmek
AYAKKABICI
Ayakkabici, yeni getirdigi mallari vitrine yerlestirirken, sokaktaki bir çocuk onu seyretmekteydi. Okullar kapanmak üzere oldugundan, spor ayakkabilara ragbet fazlaydi. Gerçi mallar lüks sayilmazdi ama, küçük bir dükkân için yeterliydi. Onlarin en güzelini ön tarafa koyunca, çocuk vitrine dogru biraz daha yaklaşti. Fakat bir koltuk degnegi kullanmaktaydi. Hem de güçlükle...
Adam ona bir kez daha göz atti. Üstündeki pantolonun sol kismi, dizinin alt kismindan sonra bostu. Bu yüzden de saga sola uçusuyordu. Çocugun baktigi ayakkabilar, sanki onu kendinden geçirmisti. Bir müddet öyle durdu. Daldigi hülyadan çikip yola koyuldugunda, adam dükkândan disari firlayip:
- "Küçüüük!" diye seslendi." Ayakkabi almayi düsündün mü? Bu seneki modeller bir hârika!"
Çocuk, ona dönerek:
- "Gerçekten çok güzeller!" diye tebessüm etti, "Ama benim bir bacagim dogustan eksik".
- "Bence önemli degil!" diye atildi adam. "Bu dünyada her seyiyle tam insan yok ki! Kiminin eli eksik, kiminin de bacagi. Kiminin de akli veya vicdani."
Küçük çocuk, bir şey söylemiyordu. Adam ise konusmayi sürdürdü:
- "Keske vicdanimiz eksik olacagina, ayaklarimiz eksik olsa idi."
Çocugun kafasi iyice karismisti. Bu sefer adama dogru yaklasip:
- "Anlayamadim!. dedi. Neden öyle olsun ki?"
- "Çok basit!" dedi, adam. "Eger yoksa, cennete giremeyiz. Ama ayaklar yoksa, problem değil. Zaten orda tüm eksikler tamamlanacak. Hâttâ sakat insanlar, saglamlara oranla, daha fazla mükâfat görecekler..."
Küçük çocuk, bir kez daha tebessüm etti. O güne kadar çektiği acilar, hafiflemis gibiydi. Adam, vitrine isâret ederek:
- "Baktigin ayakkabi, sana yakisir!" dedi. "Denemek ister misin?"
Çocuk, basini yanlara sallayip:
- "Üzerinde 30 lira yaziyor" dedi, "Almam mümkün degil ki!"
- "İndirim sezonunu senin için biraz öne alirim!" dedi adam, "Bu durumda 20 liraya düser. Zâten sen bir tekini alacaksin, o da 10 lira eder."
Çocuk biraz düsünüp:
- "Ayakkabinin diger teki ise yaramaz!" dedi, "Onu kim alacak ki?"
- "Amma yaptin ha!" diye güldü adam. "Onu da, sag ayagi eksik olan bir çocuga satarim."
Küçük çocugun akli, bu sözlere yatmisti. Adam, devam ederek:
- "Üstelik de ögrencisin degil mi?" diye sordu.
- "İkiye gidiyorum!" diye atildi çocuk, "Üçe geçtim sayilir."
- "Tamam iste!" dedi adam. "5 Lira da öğrenci indirimi yapsak, geri kalir 5 lira. O da zâten pazarlik payi olur. Bu durumda ayakkabi senindir, sattim gitti!"
Ayakkabici, çocugun saskin bakislari arasinda dükkâna girdi. İçerdeki raflar, onun begendigi modelin ayniyla doluydu. Ama adam, vitrinde olani çikartti. Bir tabure alip döndükten sonra, çocuğu oturtup yeni ayakkabisini giydirdi. Ve çikarttigi eskiyi göstererek
- "Benim satis islemim bitti!" dedi, "Sen de bana, bunu satsan memnun olurum."
- "Saka mi yapiyorsunuz?" diye kekeledi çocuk, "Onun tabani delinmek üzere. Eski bir ayakkabi, para eder mi?"
- "Sen çok câhil kalmissin be arkadaş..." dedi adam, "Antika esyalardan haberin yok her hâlde. Bir antika ne kadar eski ise, o kadar para tutar. Bu yüzden ayakkabin, bence en az 30-40 lira eder."
Küçük çocuk, art arda yasadigi soklari üzerinden atabilmis degildi. Mutlaka bir rûyada olmaliydi. Hem de hayatindaki en güzel rûya. Adamin, heyecandan terleyen avuçlarina sikistirdigi kâgit paralara göz gezdirdikten sonra, 10 liralik banknotu geri vererek:
- "Bana göre 20 lira yeterli." dedi. "İndirim mevsimini baslattiniz ya!"
Adam onu kiramayip parayi aldi. Ve bu arada yanagina bir öpücük kondurdu. Her nedense içi içine sigmiyordu. Eger bütün mallarini bir günde satsa, böyle bir mutlulugu bulamazdi. Çocuk, yavasça yerinden dogruldu. Sanki koltuk degnegine ihtiyaç duymuyordu. Simsicak bir tebessümle tesekkür edip:
- "Babam hakliymis!" dedi. "Sakat oldugum için üzülmeme hiç gerek yok! demisti."
* Her Rüzgar Savuracak Bir Toz bulur,
* Her Hayat Yasanacak Bir Can Bulur,
* Her Umut Gerçeklesecek Bir Düş Bulur
* Bulunmayacak Tek Sey Senin Benzerindir
HAYATTA NE ÖĞRENDİM?
Sonsuz bir karanligin içinden dogdum. Isigi gördüm, korktum. Agladim.
MEVLANA
1975 yılında Burdur / Bucak / Ürkütlü Kasabasın'da çiftçi bir ailenin 2.çocuğu olarak dünyaya geldi.İlk ve orta tahsilini Ürkütlü'de tamamladı.Antalya Aksu Anadolu Öğretmen Lisesini ve yatılıyı kazanması hayatın kendisi ve öğretmenlik ile tanışmasının ilk adımı oldu.Marmara Üniversitesi Fizik Öğretmenliği(ing) 2.sınıfta iken ders vermeye başladı.Lise 1 de öğrenci olarak olarak başladığı yurt hayatına üniversite sonda yurt müdürü olarak son verdi. Üniversite bitince İstanbul'da özel bir kolejde 5 yıl fizik öğretmenliği yaptı. Kendi işini kurmaya karar verdikten sonra önce bir etüd merkezi sonrada bir dershane açtı. Bu kurumlarda hem öğretmenlik hemde idarecilik yaptı.Halen ülkemizin seçkin eğitim kurumlarından bir tanesinde eğitim yöneticiliği yapmakta olan Mustafa TEZCAN evli ve 2 çocuk babasıdır.